İnsan bazı güzellikler karşısında sadece susmalı, o anı yaşamalı, sessiz sözsüz olmalı..
13 Temmuz 2011 Çarşamba
7 Temmuz 2011 Perşembe
*** DEMİRTAŞ SAHİLİ - ALANYA/ANTALYA ***
Seyrine doyamadığım denizdeki günbatımıdır..
Yaşamın bakışlarımdaki yüreğime vuran görüntüsüdür..
Batan günesin, her seye rağmen evrenin tek hakiminin güzellikleri oldugunu anlatan bakışlara yansıtan ifadesidir..
Mutluluklar ve sevinçler ertelenmemeli hayat her haliyle yaşanmalıdır...
ÇAKIL TAŞININ SEVDASI...
Sen gökte parlayan bir yıldız gibisin..
Bense deniz kenarında bir çakıl taşı..
Boynum bükük sana bakarım öylece..
Sanki senden bir medet bulacakmışım gibi..
Sana olan sevdam bitmez hal böyleyken gönlüme söz geçmez..
Sen tepemde parlarken ulaşılması güç..
Senle arada mesafeler varken bu çakıl taşı seni seyreder..
Kumda sürünürken sana olan bu aşkımı sen dahi bilemezsin..
Gizliden severim farkına bile varamazsın..
Dilimde bu sitem aşkın feryadıdır da duyamazsın..
KUMA İNMEDEN ÇAKIL TAŞININ HALİNİ ANLAYAMAZSIN...
Denizin üstünde ala bulut yüzünde gümüş gemi, içinde sarı balık, dibinde mavi yosun, kıyıda bir çıplak adam durmuş düşünür. Bulut mu olsam, gemi mi yoksa? Balık mı olsam, yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o..
DENİZ OLUNMALI OĞLUM, BULUTUYLA, GEMİSİYLE, YOSUNUYLA...
(Nazım Hikmet Ran)
Sen olmak isterdim. İyileştiren olmak, pak eden olmak, söndüren olmak..
Can’ı besleyen olmak, can olmak, tarafsız olmak renksiz/tatsız
olmak gibi, herşeye kucak açmak her rengi taşır gibi…
Şifamsın…
Seni seviyorum… Sen olmak, seninle olmak isterdim ey SU…
(İsmet Özel)
Bugün pazar...
Bugün, beni ilk defa
Güneşe çıkardılar.
Ve ben, ömrümde ilk defa
Gökyüzünün
Bu kadar benden uzak,
Bu kadar mavi,
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
Kımıldamadan durdum
Sonra, saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda;
Ne düşmek dalgalara,
Bu anda;
Ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
TOPRAK,
GÜNEŞ VE BEN
BAHTİYARIM...
Nazım Hikmet- (Sinop cezaevinde yazdığı bir şiirdir)
AŞK, MUMDAN GEMİYLE ATEŞDEN DENİZİ GEÇMEKTİR..
AŞKTA ÖL Kİ DİRİ KALASIN…
(HZ. MEVLANA)
Deniz dalga dalga..
Dalga köpük köpük..
Çekilince dost dalgalar..
Açıkta kaldı kum taneleri..
Etrafınızı saran..
SAHTE DOSTLUKLAR GİBİ…
SAHİLDE BEKLEYEN YOLCULAR, GEMİNİN DENİZDE HANGİ DALGALAR İLE BOĞUŞTUĞUNU BİLMEZ, ONLAR SADECE GEMİNİN ZAMANINDA LİMANA GELİP GELMEDİĞİNE BAKARLAR…
Dalgalar kırçiçeklerini getirecek bu gün...
Doyasıya sarılmak var diyor deniz...
Mutlu et diyor gün....
Sev..
Sev ki,
GERİYE DÖNÜP BAKTIĞINDA RENGARENK HATIRALAR TEBESSÜM ETSİN…
Sarmış deniz kızları gibi dalgalar bizi,
Uzun saçları gümüş, şeffaf tenleri fosfor.
Yumuşak başlarıyla sarsarak teknemizi,
Yolcu, gittiğin sahil nerde diye bağırıyor.
Ne bir kıyıdan eser, ne bir ışıktan eser,
Sulardan daha derin, yolun karanlıkları.
DALGALAR YÜRÜYÜNÜZ, ARAYALIM BERABER...
BAŞIMIZI DÖVECEK YALÇIN KAYALIKLARI!...
(Necip Fazıl Kısakürek)
SEVGİLİ YAKINLIĞI...
Seni hatırlarım, sulara günün şavkı vurunca;
Seni hatırlarım, dalgalara ay renkler verince.
Seni görür gözüm uzak yollarda tozlar kalkarken;
Derin gecelerde, dağ yollarında yolcu titrerken.
Seni işitirim, boğuk seslerle su yükselince;
Kırlarda sükutu dinlerim gece her şey susunca;
Uzakta da olsan, ben yanındayım, sen yanımdasın.
Gün söner, yıldızlar ışır gökte,
Ah burda olsaydın...
(WOLFGANG VON GOETHE)
Bu sahili beğendim herkese tavsiye ediyorum.. :)
Yaşamın bakışlarımdaki yüreğime vuran görüntüsüdür..
Batan günesin, her seye rağmen evrenin tek hakiminin güzellikleri oldugunu anlatan bakışlara yansıtan ifadesidir..
Mutluluklar ve sevinçler ertelenmemeli hayat her haliyle yaşanmalıdır...
ÇAKIL TAŞININ SEVDASI...
Sen gökte parlayan bir yıldız gibisin..
Bense deniz kenarında bir çakıl taşı..
Boynum bükük sana bakarım öylece..
Sanki senden bir medet bulacakmışım gibi..
Sana olan sevdam bitmez hal böyleyken gönlüme söz geçmez..
Sen tepemde parlarken ulaşılması güç..
Senle arada mesafeler varken bu çakıl taşı seni seyreder..
Kumda sürünürken sana olan bu aşkımı sen dahi bilemezsin..
Gizliden severim farkına bile varamazsın..
Dilimde bu sitem aşkın feryadıdır da duyamazsın..
KUMA İNMEDEN ÇAKIL TAŞININ HALİNİ ANLAYAMAZSIN...
Denizin üstünde ala bulut yüzünde gümüş gemi, içinde sarı balık, dibinde mavi yosun, kıyıda bir çıplak adam durmuş düşünür. Bulut mu olsam, gemi mi yoksa? Balık mı olsam, yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o..
DENİZ OLUNMALI OĞLUM, BULUTUYLA, GEMİSİYLE, YOSUNUYLA...
(Nazım Hikmet Ran)
Sen olmak isterdim. İyileştiren olmak, pak eden olmak, söndüren olmak..
Can’ı besleyen olmak, can olmak, tarafsız olmak renksiz/tatsız
olmak gibi, herşeye kucak açmak her rengi taşır gibi…
Şifamsın…
Seni seviyorum… Sen olmak, seninle olmak isterdim ey SU…
(İsmet Özel)
Bugün pazar...
Bugün, beni ilk defa
Güneşe çıkardılar.
Ve ben, ömrümde ilk defa
Gökyüzünün
Bu kadar benden uzak,
Bu kadar mavi,
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
Kımıldamadan durdum
Sonra, saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda;
Ne düşmek dalgalara,
Bu anda;
Ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
TOPRAK,
GÜNEŞ VE BEN
BAHTİYARIM...
Nazım Hikmet- (Sinop cezaevinde yazdığı bir şiirdir)
AŞK, MUMDAN GEMİYLE ATEŞDEN DENİZİ GEÇMEKTİR..
AŞKTA ÖL Kİ DİRİ KALASIN…
(HZ. MEVLANA)
Deniz dalga dalga..
Dalga köpük köpük..
Çekilince dost dalgalar..
Açıkta kaldı kum taneleri..
Etrafınızı saran..
SAHTE DOSTLUKLAR GİBİ…
SAHİLDE BEKLEYEN YOLCULAR, GEMİNİN DENİZDE HANGİ DALGALAR İLE BOĞUŞTUĞUNU BİLMEZ, ONLAR SADECE GEMİNİN ZAMANINDA LİMANA GELİP GELMEDİĞİNE BAKARLAR…
Dalgalar kırçiçeklerini getirecek bu gün...
Doyasıya sarılmak var diyor deniz...
Mutlu et diyor gün....
Sev..
Sev ki,
GERİYE DÖNÜP BAKTIĞINDA RENGARENK HATIRALAR TEBESSÜM ETSİN…
Sarmış deniz kızları gibi dalgalar bizi,
Uzun saçları gümüş, şeffaf tenleri fosfor.
Yumuşak başlarıyla sarsarak teknemizi,
Yolcu, gittiğin sahil nerde diye bağırıyor.
Ne bir kıyıdan eser, ne bir ışıktan eser,
Sulardan daha derin, yolun karanlıkları.
DALGALAR YÜRÜYÜNÜZ, ARAYALIM BERABER...
BAŞIMIZI DÖVECEK YALÇIN KAYALIKLARI!...
(Necip Fazıl Kısakürek)
SEVGİLİ YAKINLIĞI...
Seni hatırlarım, sulara günün şavkı vurunca;
Seni hatırlarım, dalgalara ay renkler verince.
Seni görür gözüm uzak yollarda tozlar kalkarken;
Derin gecelerde, dağ yollarında yolcu titrerken.
Seni işitirim, boğuk seslerle su yükselince;
Kırlarda sükutu dinlerim gece her şey susunca;
Uzakta da olsan, ben yanındayım, sen yanımdasın.
Gün söner, yıldızlar ışır gökte,
Ah burda olsaydın...
(WOLFGANG VON GOETHE)
Bu sahili beğendim herkese tavsiye ediyorum.. :)
1 Temmuz 2011 Cuma
*** ŞEYH EDEBALI/BİLECİK ***
Küçük cennet Bilecik.. Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmış, yorgun zannedilen fakat tam tersine dipdiri, canlı bir şehir. Memleketi Bilecik olan vefalı insanlar ya da sadece büyüklerini ziyaret etmek isteyen insanlar geliyorsa Bilecik’e, hala turist çekemiyorsa bu saf, temiz şehir vay halimize! Umarım bu yazı bize bir uyarı olur da en azından bir kere görmeye gideriz bu küçük cennet Bilecik’i.. Bilecik yeşil bir vadide.. yeşiller içinde şirin bir şehir.. Bilecik denilince, akla ilk gelen Osmanlı imparatorluğunun burada kurulup, dünyaya yayılması. Son derece küçük, sosyal imkanları kısıtlı bir şehir. Bir yanda Bursa, öbür yanda Eskişehir. Bilecik-Bursa arası uzaklık: 95 km. Bilecik-Eskişehir arası uzaklık ise: 80 km. ve bu yol yaklaşık 1 saat 15 dakika sürmektedir. Bu küçük şehir İstanbul’a sadece: 250 km. uzaklıktadır. Yani, şehir merkezinden çıktığınızda, en fazla 4 saat sonra İstanbul’da olursunuz. Son olarak, birkaç yer bağlantısı daha vermek istiyorum. Bilecik-Kütahya arası uzaklık: 110 km. Bilecik-Afyon arası uzaklık: 211 km. Bilecik-Ankara arası uzaklık: 313 km.
Şehir Yunan işgali sırasında iki kez yakıldı yıkıldı. Hatta Yunanlılar Osmanlı devleti manevi kurucularından olan Ertuğrul Gazi Hazretlerinin Söğütte olan türbesini bile kurşunladılar. Yunan işgalinden geriye yıkılmış binalar ve camisiz minareler kaldı. Bilecik'e yolunuz düşerse Edebali Hazretlerini ziyaret ederken mutlaka şehri daha dikkatli incelemenizi öneririm. Bu gün yıkık minareler o halleriyle bırakılmış, gelecek kuşaklara ne zorluklardan geçtiğimizi göstermek için..
ORHANGAZİ CAMİİ..
1392 yılında Yıldırım Beyazıd tarafından dedesi Orhan Gazi adına yaptırılan tarihi mabet, kubbesi kurşunla kaplı olduğundan, halk arasında "Kurşunlu Camii" olarak da bilinmektedir. 365 cemaat kapasiteli Orhangazi Camii'nin 1973 yılında tamirattan geçirilmiş ve restore edilmiştir. Caminin ana minaresi camiden 30m uzakta bulunur. Osmanlı tarihinin ilk kubbeli dini mimari örneğidir.
Camiye girince sağdaki pencere..
Orhan gazi camiisinden Şeyh Edebalı türbesine çıkan yol.. Türbe, eski Bilecik şehrinin kurulu olduğu vadinin sırtında küçük bir tepe üzerinde inşa edilmiştir. Orhangazi camisinden 50 m. uzaklıkta..
Şeyh unvanı ile tanınan Edebalı, aynı zamanda bir Selçuklu din büyüğü, Ahi başkanıdır. Ertuğrul Gazi’nin dünürü, Osman Gazi’nin kayınpederidir.
Şeyh Edebalı 1206 yılında Karaman'da doğdu. Selçukluların şeyh'ül İslam'ı şeyh Sadrettin Konevi ve Mevlâna Celâleddini Rumi'nin çağdaşıdır. Edebalı ilk tahsilini Karaman'da yaptı. Daha sonra Şam'a giderek dönemin tanınmış alimlerinden dini ilim tahsil etti. Şam'dan ülkesine dönünce tasavvufa yöneldi. Eskişehir yakınlarında bulunan İtburnu Köyü'nde bir zaviye kurarak halkı irşada başladı. Aşıkpaşazade zaviyesinin hiç boş kalmadığını, Edebalı'nın gelip geçen fukaranın hertürlü ihtiyacını gidermeye çalıştığını, hatta bu maksatla koyun sürüsü bulundurduğunu kaydederler.
Söğüt ve Domaniç yaylaları, Selçuklu Devleti tarafından aşiretine yaylak ve kışlak olarak verilen Osman Gazi sık sık Edebalı'nın zaviyesinde misafir olarak kalırdı. Orta Asya'dan getirdikleri bir takım özelliklerden dolayı alim ve sûfilere karşı son derece hürmeti olan Osman Gazi, mübarek günlerde Edebalı'nın zaviyesine giderek dini ve idari konularda ,onun görüşlerini alırdı.
Misafir olarak kaldığı bir gecede gördüğü rüya şöyle idi. Şeyh Edebalı'nın koynundan çıkan bir ay geldi kendi koynuna girdi. Göğsünden bir ağaç bitti. Öylesine büyük bir ağaç oldu ki dalları gökleri, kökleri tüm dünyaya sardı. Gölgesi bütün yeryüzünü tuttu. İnsanlar o ağacın gölgesinde toplandılar. Ulu dağlara ve dağların eteğinden çıkan coşkun sulara hep o ağaç gölge etti.
Osman Bey rüyasını şeyh Edebalı'ya anlatır. Edebalı rüyayı şöyle yorumlar:"Oğul Osman, Hak Teala sana ve soyuna hükümranlık verdi mübarek olsun, kızım Malhun Hatun senin helâlin olsun."der. Edebalı'nın bu yorumu üzerine Osman Gazi Malhun Hatun(Rabia Bala Hatun)ile evlenir.
Ertuğrul gazi'nin oğlu Osman bey'e Şeyh Edabalı hakkındaki vasiyeti…
İlk yapıldığında kubbeli olan türbenin üstü, zamanla kiremitle örtülmüştür. Türbe yapısı: bir salon ve iki odadan oluşmaktadır. Büyük olan odada mihraplı bir mescit bulunmaktadır. Diğer oda ise, sohbethane ve misafir ağırlamak için kullanılmıştır. Ortada, sandukaların bulunduğu ana kubbeli bölüm, kare şeklindedir. Bu bölümde, yedi büyük ve dört küçük sanduka bulunmaktadır. Tek bir giriş var. Yanlardaki duvarlarda görülen pencerelerdeki güzel işçilik, 16-17. yüzyıllardan kalmadır. Türbenin içinde kıble yönünde, Sultan II.Abdülhamid’in tuğrası var. Çünkü bu türbe, Sultan tarafından tamir ettirilmiş.
"Oğul insanlar vardır şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
Avun oğlum avun. Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın, ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen sabah rüzgârında savrulur gidersin...
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın.
Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir.
Bütün fethedilmemiş gizemler, bilinmeyenler, görülmeyenler ancak senin fazilet erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır.
Ananı, atanı say, bereket büyüklerle beraberdir.
Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Açık sözlü ol, her sözü üstüne alma.
Gördün söyleme, bildin bilme.
Sevildiğin yere sık gidip gelme, kalkar muhabbetin itibar olmaz.
Üç kişiye acı:
Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene.
Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğunda mücadeleden korkma.
Bilesin ki atın iyisine DORU, Yiğidin iyisine DELİ derler."
(Şeyh Edebali)
("Dinle Oğul", Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e verdiği öğütlerdir. Yaklaşık 700 yıl önce söylenmiş ama hiç eskimeden günümüze kadar gelmiş, günümüzde de geçerli olan altın öğütlerdir.)
Türbenin avlusunda, doğu yönündeki taş merdivenlerden indiğinizde ise, yine küçük bir türbe göreceksiniz. Burada da, Edebali’nin eşi ve kızı Bala Hatun yatmaktadır...
Edebali türbesinden Bilecik manzarası...
Bilecikten ayrılırken son söz yine Şeyh Edebalı'ya ait.. "İnsanı yaşatki devlet yaşasın"....
Damadı Osman Gazi’nin Bey olması üzerine verdiği nasihati çok ünlüdür. Sözlerinden bugün bile derin anlamlar çıkarmak mümkündür:
Ey oğul!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana
Güceniklik bize, gönül almak sana
Suçlamak bize, katlanmak sana
Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana
Geçimsizlikler, çatışmalar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlama sana
Ey oğul!
Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana
Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana
Ey oğul!
Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz
İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın
Ey oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı
Allah (C.C.) yardımcın olsun.
Şehir Yunan işgali sırasında iki kez yakıldı yıkıldı. Hatta Yunanlılar Osmanlı devleti manevi kurucularından olan Ertuğrul Gazi Hazretlerinin Söğütte olan türbesini bile kurşunladılar. Yunan işgalinden geriye yıkılmış binalar ve camisiz minareler kaldı. Bilecik'e yolunuz düşerse Edebali Hazretlerini ziyaret ederken mutlaka şehri daha dikkatli incelemenizi öneririm. Bu gün yıkık minareler o halleriyle bırakılmış, gelecek kuşaklara ne zorluklardan geçtiğimizi göstermek için..
ORHANGAZİ CAMİİ..
1392 yılında Yıldırım Beyazıd tarafından dedesi Orhan Gazi adına yaptırılan tarihi mabet, kubbesi kurşunla kaplı olduğundan, halk arasında "Kurşunlu Camii" olarak da bilinmektedir. 365 cemaat kapasiteli Orhangazi Camii'nin 1973 yılında tamirattan geçirilmiş ve restore edilmiştir. Caminin ana minaresi camiden 30m uzakta bulunur. Osmanlı tarihinin ilk kubbeli dini mimari örneğidir.
Camiye girince sağdaki pencere..
Orhan gazi camiisinden Şeyh Edebalı türbesine çıkan yol.. Türbe, eski Bilecik şehrinin kurulu olduğu vadinin sırtında küçük bir tepe üzerinde inşa edilmiştir. Orhangazi camisinden 50 m. uzaklıkta..
Şeyh unvanı ile tanınan Edebalı, aynı zamanda bir Selçuklu din büyüğü, Ahi başkanıdır. Ertuğrul Gazi’nin dünürü, Osman Gazi’nin kayınpederidir.
Şeyh Edebalı 1206 yılında Karaman'da doğdu. Selçukluların şeyh'ül İslam'ı şeyh Sadrettin Konevi ve Mevlâna Celâleddini Rumi'nin çağdaşıdır. Edebalı ilk tahsilini Karaman'da yaptı. Daha sonra Şam'a giderek dönemin tanınmış alimlerinden dini ilim tahsil etti. Şam'dan ülkesine dönünce tasavvufa yöneldi. Eskişehir yakınlarında bulunan İtburnu Köyü'nde bir zaviye kurarak halkı irşada başladı. Aşıkpaşazade zaviyesinin hiç boş kalmadığını, Edebalı'nın gelip geçen fukaranın hertürlü ihtiyacını gidermeye çalıştığını, hatta bu maksatla koyun sürüsü bulundurduğunu kaydederler.
Söğüt ve Domaniç yaylaları, Selçuklu Devleti tarafından aşiretine yaylak ve kışlak olarak verilen Osman Gazi sık sık Edebalı'nın zaviyesinde misafir olarak kalırdı. Orta Asya'dan getirdikleri bir takım özelliklerden dolayı alim ve sûfilere karşı son derece hürmeti olan Osman Gazi, mübarek günlerde Edebalı'nın zaviyesine giderek dini ve idari konularda ,onun görüşlerini alırdı.
Misafir olarak kaldığı bir gecede gördüğü rüya şöyle idi. Şeyh Edebalı'nın koynundan çıkan bir ay geldi kendi koynuna girdi. Göğsünden bir ağaç bitti. Öylesine büyük bir ağaç oldu ki dalları gökleri, kökleri tüm dünyaya sardı. Gölgesi bütün yeryüzünü tuttu. İnsanlar o ağacın gölgesinde toplandılar. Ulu dağlara ve dağların eteğinden çıkan coşkun sulara hep o ağaç gölge etti.
Osman Bey rüyasını şeyh Edebalı'ya anlatır. Edebalı rüyayı şöyle yorumlar:"Oğul Osman, Hak Teala sana ve soyuna hükümranlık verdi mübarek olsun, kızım Malhun Hatun senin helâlin olsun."der. Edebalı'nın bu yorumu üzerine Osman Gazi Malhun Hatun(Rabia Bala Hatun)ile evlenir.
Ertuğrul gazi'nin oğlu Osman bey'e Şeyh Edabalı hakkındaki vasiyeti…
İlk yapıldığında kubbeli olan türbenin üstü, zamanla kiremitle örtülmüştür. Türbe yapısı: bir salon ve iki odadan oluşmaktadır. Büyük olan odada mihraplı bir mescit bulunmaktadır. Diğer oda ise, sohbethane ve misafir ağırlamak için kullanılmıştır. Ortada, sandukaların bulunduğu ana kubbeli bölüm, kare şeklindedir. Bu bölümde, yedi büyük ve dört küçük sanduka bulunmaktadır. Tek bir giriş var. Yanlardaki duvarlarda görülen pencerelerdeki güzel işçilik, 16-17. yüzyıllardan kalmadır. Türbenin içinde kıble yönünde, Sultan II.Abdülhamid’in tuğrası var. Çünkü bu türbe, Sultan tarafından tamir ettirilmiş.
"Oğul insanlar vardır şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
Avun oğlum avun. Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın, ama bunları nerede, nasıl kullanacağını bilemezsen sabah rüzgârında savrulur gidersin...
Öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın.
Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir.
Bütün fethedilmemiş gizemler, bilinmeyenler, görülmeyenler ancak senin fazilet erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır.
Ananı, atanı say, bereket büyüklerle beraberdir.
Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Açık sözlü ol, her sözü üstüne alma.
Gördün söyleme, bildin bilme.
Sevildiğin yere sık gidip gelme, kalkar muhabbetin itibar olmaz.
Üç kişiye acı:
Cahiller arasındaki alime, Zenginken fakir düşene, Hatırlı iken itibarını kaybedene.
Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğunda mücadeleden korkma.
Bilesin ki atın iyisine DORU, Yiğidin iyisine DELİ derler."
(Şeyh Edebali)
("Dinle Oğul", Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e verdiği öğütlerdir. Yaklaşık 700 yıl önce söylenmiş ama hiç eskimeden günümüze kadar gelmiş, günümüzde de geçerli olan altın öğütlerdir.)
Türbenin avlusunda, doğu yönündeki taş merdivenlerden indiğinizde ise, yine küçük bir türbe göreceksiniz. Burada da, Edebali’nin eşi ve kızı Bala Hatun yatmaktadır...
Bala hatun türbesinden çıkınca görünen manzara...
Bilecikten ayrılırken son söz yine Şeyh Edebalı'ya ait.. "İnsanı yaşatki devlet yaşasın"....
Damadı Osman Gazi’nin Bey olması üzerine verdiği nasihati çok ünlüdür. Sözlerinden bugün bile derin anlamlar çıkarmak mümkündür:
Ey oğul!
Bundan sonra öfke bize, uysallık sana
Güceniklik bize, gönül almak sana
Suçlamak bize, katlanmak sana
Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana
Geçimsizlikler, çatışmalar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlama sana
Ey oğul!
Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana
Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana
Ey oğul!
Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz
İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın
Ey oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı
Allah (C.C.) yardımcın olsun.