İşte karşınızda İzmir'in meşhur fincanda pişen türk kahvesi. Emin olabilirsiniz ki tadına doyamacaksınız. Dibekte dövülmüş kahveyi fincanda pişiren en iyi mekan neresi derseniz akla gelen ilk mekan kesinlike kahveci Ömer usta.
Bu kahvenin en büyük iki özelliği;
1) Dibek kahvesi olması
2) Fincanda pişmesi
Kızlarağası Hanı İzmir'in Konak ilçesinde bulunan tarihi bir handır. Günümüzde Kemeraltı'nın turistik ve tarihi alışveriş mekanlarından biridir. Han'ın inşa kitabesindeki tarihe göre 1744 yılında Hacı Beşir Ağa tarafından yaptırılmıştır. Kızlarağası hanı, içine girer girmez acı kahve ve tütsü kokularının yüzünüze çarptığı, çeşit çeşit antika eşya ve takıların bulunabileceği, İzmir'in görülesi gezilesi mekanıdır…
Kızlarağası Hanı aslında ülkemizin her noktasında bulabileceğimiz ya da gördüğümüzde yadırgamayacağımız bir yapı. Çünkü İstanbul'da Kapalı Çarşı ya da Mısır Çarşı'sı neyse Edirne'de Arasta Çarşı'sı neyse Kızlarağası Hanı'da İzmir için o. Yani bir kapalı çarşı.
İçinde baharatçıları, gümüşçüleri, antikacıları, şalcıları, ev eşyaları ve el sanatları satan dükkanları bulabileceğiniz bir çarşı..
KAHVECİ ÖMER USTA
Fincanda pişen Osmanlı Usulü Türk Kahvesi Mimar Sinan zamanında Konya-Karamandan Üsküp ve Saraybosna (Sarejevo) şehrine giden cami, han, hamam ve köprü inşaatlarında taş işçisi olarak çalışan atalarımız tarafından pişirilmekteydi. Bu inşaatlarda çalışan taş işçileri bir yandan çalışırken üşümemek için yaktıkları mangal ateşine fincanlarını sürerek kahvelerini kül içerisinde pişirirlermiş. Hem taş kesip, taş oymacılığı yaparken hem de kahvelerini içerlermiş. Bu iş için ayrıca bir cezve kullanmazlarmış. O dönemde kahveler deve sırtında Yemenden getirilirmiş. Şimdiki gibi Brezilya ve Kolombiya kahveleri yokmuş. Eski bir diplomat olan Ömer Usta diplomatlık görevi sırasında Üsküpte eski bir Osmanlı kahvehanesinde bu doyumsuz lezzetle tanışmış. Bilahire emekli olduktan sonrada Kızlarağası hanının arkasında tarihi bir mekanda otantik bir dokuda bu lezzeti müşterilerine sunmaya başlamıştır. Bazı kişiler fincanda pişen kahveyi ben icat ettim diye çıksa da fincanda pişen kahvenin tarihi ve aslı böyledir.
Dibekte dövülen kahvenin Ömer Usta'nın otantik mekanında ve hünerli ellerinde nasıl bir doyumsuz lezzete ve keyifli sohbete dönüştüğünü görmek için buraya gelip bu kahveyi yerinde içmeniz gerekiyor..
Kahvenizi yavaş yavaş için, çünkü fincanda pişiriliyor, alev gibi geliyor önünüze..
17 Haziran 2014 Salı
*** TARİHİ ASANSÖR/İZMİR ***
Tarihi Asansör, İzmir'de bulunan tarihsel bir yapıdır.
Biri diğerinden 58m. yüksekte olan Mithatpaşa Caddesi ile, Halilrıfatpaşa Caddesi'nin arasında işleyen iki asansörü barındıran asansör kulesidir.
1907 yılında Musevi işadamı "Nesim Levi (Bayraklıoğlu)" tarafından yaptırılan asansör, birinden diğerine 155 basamakla ulaşılan iki semt arasında hızlı ve kolay ulaşım sağlama amacıyla yaptırılmıştır.
İzmir’in Karataş bölgesi tarih boyunca taş ocağı olarak kullanıldığından, sahil şeridi (bugünkü Mithatpaşa Caddesi) ile yukarıdaki Halil Rıfat Paşa semti uçurumlarla birbirinden ayrılmıştı. İki semt arasına Türklerin “Karataş Merdivenleri”, yukarıdaki semte yerleşen Yahudilerin “Devidasların Merdiveni” adını verdikleri merdivenler yapıldı. Merdivenlerin üst kısmındaki Devidas ailesinin evi, aşağıdaki en büyük evde ise Nesim Levi (Bayraklıoğlu) adlı tüccarın evi bulunuyordu. Baba Devidas’ın bir gün merdivenlerde düşüp ayağını kırmasından sonra dostu Nesim Levi’nin Avrupa şehirlerinde gördüklerine benzer bir asansör yapma fikrini geliştirdiği anlatılır. Asansör kulesi Marsilya’dan getirtilen tuğlalar ile yapıldı. İnşaatı 1907’de tamamlandı. 1942 yılında satılıncaya kadar geliri Karataş Musevi Hastanesi'nin giderlerini karşılamakta kullanılıyordu.
1942 yılında el değiştiren asansör, işleticilerin iş bırakması, ölmesi gibi nedenlerle bir süre kapalı kaldıktan sonra 1983’te belediyeye bağışlandı ve 1985’te restore edildi
Günümüzde İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından eğlence, kültür ve dinlence mekanı olarak kullanılır; kentin önemli bir turistik durağıdır.
Kule, taş olan iki bölümden sonra tuğla olarak yükselir. Yapının Halilrıfatpaşa Caddesi’ne ulaştığı yerde demir konsollar üzerinde taşınan ahşap bir balkon bulunur.
Bu balkondan İzmir şehri kuşbakışı izlenebilmektedir.
Asansörle yukarıya çıktığınızda harika bir İzmir manzarasının yanında güzel bir cafe ve İzmir’in en lezzetli yemeklerini yiyebileceğiniz şık bir restoran sizi beklemektedir.
İzmir'e karşı cafede canlı müzik dinleyip kahvenizi yudumlarken, restoran kısmında birbirinden lezzetli yemeklerin tadına varabilirsiniz.
Asansöre, halk arasında “Asansör Çıkmaz Sokağı” olarak bilinen, resmi adı “Dario Moreno” olan sokaktan ulaşılmaktadır.
İzmir'in ünlü sanatçılarından Dario Moreno'nun evininde bulunduğu sokağın sonunda yeralan Asansöre gelmeniz size Dario Moreno'yu da keşfetme imkanıda sunacaktır.
"Deniz ve Mehtap", "Her Akşam Votka, Rakı, Şarap" gibi şarkılarla bilinen İzmir aşığı Dario Moreno 1921 yılında Aydında doğmuş sonrasına İzmir'e yerleşmiş ilk profesyonel konserini Konak vapur iskelesi yeralan restoranda vererek ün kazanmıştır.
Birçok filmde de yeralan Dario Moreno İzmir aşığı olduğunu vasiyetiyle de kanıtlamıştır.
Dario Moreno'nun Vasiyeti..
Canım İzmir
İzmir, tatlı ve sevgili şehrim...
Birgün şayet senden uzakta ölürsem...
Beni sana getirsinler...
Fakat mezarıma götürürlerken
"Öldü" demesinler
"Uyuyor" desinler koynunda...
Tatlı İzmir'im...
Dario Moreno İzmir'e gömülmeyi vasiyet etse de 1968 yılında ölümünün ardından naaşı annesi tarafından İsrail'in Holon kentine götürülerek orada defnedilmiştir.
Biri diğerinden 58m. yüksekte olan Mithatpaşa Caddesi ile, Halilrıfatpaşa Caddesi'nin arasında işleyen iki asansörü barındıran asansör kulesidir.
1907 yılında Musevi işadamı "Nesim Levi (Bayraklıoğlu)" tarafından yaptırılan asansör, birinden diğerine 155 basamakla ulaşılan iki semt arasında hızlı ve kolay ulaşım sağlama amacıyla yaptırılmıştır.
İzmir’in Karataş bölgesi tarih boyunca taş ocağı olarak kullanıldığından, sahil şeridi (bugünkü Mithatpaşa Caddesi) ile yukarıdaki Halil Rıfat Paşa semti uçurumlarla birbirinden ayrılmıştı. İki semt arasına Türklerin “Karataş Merdivenleri”, yukarıdaki semte yerleşen Yahudilerin “Devidasların Merdiveni” adını verdikleri merdivenler yapıldı. Merdivenlerin üst kısmındaki Devidas ailesinin evi, aşağıdaki en büyük evde ise Nesim Levi (Bayraklıoğlu) adlı tüccarın evi bulunuyordu. Baba Devidas’ın bir gün merdivenlerde düşüp ayağını kırmasından sonra dostu Nesim Levi’nin Avrupa şehirlerinde gördüklerine benzer bir asansör yapma fikrini geliştirdiği anlatılır. Asansör kulesi Marsilya’dan getirtilen tuğlalar ile yapıldı. İnşaatı 1907’de tamamlandı. 1942 yılında satılıncaya kadar geliri Karataş Musevi Hastanesi'nin giderlerini karşılamakta kullanılıyordu.
1942 yılında el değiştiren asansör, işleticilerin iş bırakması, ölmesi gibi nedenlerle bir süre kapalı kaldıktan sonra 1983’te belediyeye bağışlandı ve 1985’te restore edildi
Günümüzde İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından eğlence, kültür ve dinlence mekanı olarak kullanılır; kentin önemli bir turistik durağıdır.
Kule, taş olan iki bölümden sonra tuğla olarak yükselir. Yapının Halilrıfatpaşa Caddesi’ne ulaştığı yerde demir konsollar üzerinde taşınan ahşap bir balkon bulunur.
Bu balkondan İzmir şehri kuşbakışı izlenebilmektedir.
Asansörle yukarıya çıktığınızda harika bir İzmir manzarasının yanında güzel bir cafe ve İzmir’in en lezzetli yemeklerini yiyebileceğiniz şık bir restoran sizi beklemektedir.
İzmir'e karşı cafede canlı müzik dinleyip kahvenizi yudumlarken, restoran kısmında birbirinden lezzetli yemeklerin tadına varabilirsiniz.
Asansöre, halk arasında “Asansör Çıkmaz Sokağı” olarak bilinen, resmi adı “Dario Moreno” olan sokaktan ulaşılmaktadır.
İzmir'in ünlü sanatçılarından Dario Moreno'nun evininde bulunduğu sokağın sonunda yeralan Asansöre gelmeniz size Dario Moreno'yu da keşfetme imkanıda sunacaktır.
"Deniz ve Mehtap", "Her Akşam Votka, Rakı, Şarap" gibi şarkılarla bilinen İzmir aşığı Dario Moreno 1921 yılında Aydında doğmuş sonrasına İzmir'e yerleşmiş ilk profesyonel konserini Konak vapur iskelesi yeralan restoranda vererek ün kazanmıştır.
Birçok filmde de yeralan Dario Moreno İzmir aşığı olduğunu vasiyetiyle de kanıtlamıştır.
Dario Moreno'nun Vasiyeti..
Canım İzmir
İzmir, tatlı ve sevgili şehrim...
Birgün şayet senden uzakta ölürsem...
Beni sana getirsinler...
Fakat mezarıma götürürlerken
"Öldü" demesinler
"Uyuyor" desinler koynunda...
Tatlı İzmir'im...
Dario Moreno İzmir'e gömülmeyi vasiyet etse de 1968 yılında ölümünün ardından naaşı annesi tarafından İsrail'in Holon kentine götürülerek orada defnedilmiştir.
16 Haziran 2014 Pazartesi
*** İZMİR BOYOZU VE KUMRUSU ***
BOYOZ
Yüzyıllardır İzmir ve çevresinde tüketilen boyoz aslında bir Musevi yiyeceğidir. Zaten artık kullanılmasa da geçmişte “Yahudi Böreği” olarak da geçtiğini biliyoruz. İzmirlilerin sabah evden çıktıklarında koşa koşa bindikleri vapur ya da otobüslerden iner inmez karşılaştıkları bir Ege klasiğidir boyoz. Özellikle iş dünyasının yoğun olduğu Konak, Çankaya, Basmane, Alsancak civarındaki tüm iskele ve duraklar boyoz satıcıları ile doludur, tartışmasız işbirlikçisi yumurta ile birlikte. Çünkü boyoz yumurta olmadan yenmez çoğunlukla. Sabahları ya da akşama doğru sıcak sıcak ve yanında, üzerine tuz ve karabiber serpilmiş haşlanmış yumurta ve taze demli çay ile yenilen boyoz, neredeyse İzmir sabah kahvaltılarının vazgeçilmez ürünlerinden biridir.
İzmir'de Boyoz'u nerde yemeliyiz?
Göndoğdu'da, Safinaz vardır. Bilmeyenler için Sevinç’ten Camiye doğru yürürken solda kalır. Sabah erken gitmenizi tavsiye ediyorum. Tadına doyum olmuyor açıkçası…
Hisarönü dönercisi, İzmir'in Tarihi Kemeraltı Çarşısı'ndaki Kızlarağası Han'ın Bahçesi'nde yer alır.
Hisarönü dönercisi, yatık ve heybetli döneri ile sizleri kendisine çekiyor.
Fiyatlar olması gerekenden yüksek. Aman aman lezzetli diyemeyeceğim malesef döneri için. Çok da vasat değil tabi. O devasa döner çok dikkatinizi çekerse denenebilir.
İZMİR GEVREĞİ
İzmirliler simite, gevrek diyorlar. İzmir Pide, Gevrek ve Benzerleri Esnaf Odası Başkanı Mehmet Şükrü Erişen diyorki; İzmir gevreğinin yapılma teknikleri ve tadı farklıdır. Gevrek, mayalı hamurun kızgın pekmez dolu havuzlarda bir süre pişirildikten sonra üzeri susamlanıp, tekrar fırına verilmesiyle meydana gelir. İki kez pişirme uygulandığı için gevreğin çıtır çıtır olması sağlanır. Gevrekle simidi yuvarlama işlemi bile farklıdır. Simit bükülerek, gevrek ise avuç içerisinde düz yuvarlanır. Tüm bunlarla birlikte gevreğin işçiliği, simite oranla üç kat daha fazladır,” diyor.
KUMRU
İzmir'e özgü kumru denen bir hamur işi ve bununla hazırlanan sandviçlere verilen addır. Ekmeği özel, öyle her ekmekten olmuyor. Nohut mayalı ekmekten yapılıyor, üstü susamlı. Ekmeğin şekli kumruya benzediği için bu adı almış. Kumru emekleri ızgarada ısıtıldığı için elinizi yakacak kadar sıcak.
İçinde salam ve sucuk var, sosis yok! Üstüne domates ve kaşar peyniri. Hepsi bu. Orijinal tarifte ketçap, mayonez yok ama masalarda mevcut. İsteyen ekleyebilir.
İşte Kumru. Ekmeklerin içi de ızgarada ısıtıldığı için elinizi yakacak kadar sıcak. Peynir yarı erimiş halde. Ekmek çıtır çıtır. İşte Kumru buymuş. Lezzetli malzemelerin çok dengeli bir karışımı. İçine konulan her malzeme kendi başına lezzetli olmakla beraber, biraraya gelince hiçbiri diğerinin tadını bastırmıyor.
Yüzyıllardır İzmir ve çevresinde tüketilen boyoz aslında bir Musevi yiyeceğidir. Zaten artık kullanılmasa da geçmişte “Yahudi Böreği” olarak da geçtiğini biliyoruz. İzmirlilerin sabah evden çıktıklarında koşa koşa bindikleri vapur ya da otobüslerden iner inmez karşılaştıkları bir Ege klasiğidir boyoz. Özellikle iş dünyasının yoğun olduğu Konak, Çankaya, Basmane, Alsancak civarındaki tüm iskele ve duraklar boyoz satıcıları ile doludur, tartışmasız işbirlikçisi yumurta ile birlikte. Çünkü boyoz yumurta olmadan yenmez çoğunlukla. Sabahları ya da akşama doğru sıcak sıcak ve yanında, üzerine tuz ve karabiber serpilmiş haşlanmış yumurta ve taze demli çay ile yenilen boyoz, neredeyse İzmir sabah kahvaltılarının vazgeçilmez ürünlerinden biridir.
İzmir'de Boyoz'u nerde yemeliyiz?
Göndoğdu'da, Safinaz vardır. Bilmeyenler için Sevinç’ten Camiye doğru yürürken solda kalır. Sabah erken gitmenizi tavsiye ediyorum. Tadına doyum olmuyor açıkçası…
Hisarönü dönercisi, İzmir'in Tarihi Kemeraltı Çarşısı'ndaki Kızlarağası Han'ın Bahçesi'nde yer alır.
Hisarönü dönercisi, yatık ve heybetli döneri ile sizleri kendisine çekiyor.
Fiyatlar olması gerekenden yüksek. Aman aman lezzetli diyemeyeceğim malesef döneri için. Çok da vasat değil tabi. O devasa döner çok dikkatinizi çekerse denenebilir.
İZMİR GEVREĞİ
İzmirliler simite, gevrek diyorlar. İzmir Pide, Gevrek ve Benzerleri Esnaf Odası Başkanı Mehmet Şükrü Erişen diyorki; İzmir gevreğinin yapılma teknikleri ve tadı farklıdır. Gevrek, mayalı hamurun kızgın pekmez dolu havuzlarda bir süre pişirildikten sonra üzeri susamlanıp, tekrar fırına verilmesiyle meydana gelir. İki kez pişirme uygulandığı için gevreğin çıtır çıtır olması sağlanır. Gevrekle simidi yuvarlama işlemi bile farklıdır. Simit bükülerek, gevrek ise avuç içerisinde düz yuvarlanır. Tüm bunlarla birlikte gevreğin işçiliği, simite oranla üç kat daha fazladır,” diyor.
KUMRU
İzmir'e özgü kumru denen bir hamur işi ve bununla hazırlanan sandviçlere verilen addır. Ekmeği özel, öyle her ekmekten olmuyor. Nohut mayalı ekmekten yapılıyor, üstü susamlı. Ekmeğin şekli kumruya benzediği için bu adı almış. Kumru emekleri ızgarada ısıtıldığı için elinizi yakacak kadar sıcak.
İçinde salam ve sucuk var, sosis yok! Üstüne domates ve kaşar peyniri. Hepsi bu. Orijinal tarifte ketçap, mayonez yok ama masalarda mevcut. İsteyen ekleyebilir.
İşte Kumru. Ekmeklerin içi de ızgarada ısıtıldığı için elinizi yakacak kadar sıcak. Peynir yarı erimiş halde. Ekmek çıtır çıtır. İşte Kumru buymuş. Lezzetli malzemelerin çok dengeli bir karışımı. İçine konulan her malzeme kendi başına lezzetli olmakla beraber, biraraya gelince hiçbiri diğerinin tadını bastırmıyor.
13 Haziran 2014 Cuma
*** SMYRNA AGORA ANTİK KENTİ/İZMİR ***
Grekçe bir kelime olan Agora, “toplanılan yer, kent meydanı, çarşı, pazar yeri” gibi anlamlara gelmektedir. Antik Çağ’da agoraların ticari, siyasi ve dini fonksiyonlarının yanı sıra sanatın yoğunlaştığı ve birçok sosyal olayların geçtiği veya gerçekleştirildiği kentin odak noktası olduğunu bilinmektedir.
İzmir'in Namazgah semtinde bulunan Agora, Roma dönemine aittir. Agora antik dönemlerde politik toplantıların ve halkın alışveriş yaptığı bir yerdir. Ticari olmaktan ziyade, bir devlet agorası görünümündeki İzmir Agorası, bugüne değin ortaya çıkarılan dünyanın en büyük Devlet Agorasıdır.
İzmir agorası, MÖ. 4 yy’da antik Smyrna Kenti’nin taşındığı Pagos (Kadifekale)’un kuzey yamacında kuruludur.
İzmir'in Namazgah semtinde bulunan Agora, Roma dönemine aittir. Agora antik dönemlerde politik toplantıların ve halkın alışveriş yaptığı bir yerdir. Ticari olmaktan ziyade, bir devlet agorası görünümündeki İzmir Agorası, bugüne değin ortaya çıkarılan dünyanın en büyük Devlet Agorasıdır.
İzmir agorası, MÖ. 4 yy’da antik Smyrna Kenti’nin taşındığı Pagos (Kadifekale)’un kuzey yamacında kuruludur.
*** TARİHİ İZMİR CAMİLERİ ***
KESTANEPAZARI CAMİİ
1667 yılında inşa edilen Kestanepazarı Camii, kare bir mekan üzerine büyük bir kubbe etrafında dört kubbeye sahip. Alışverişin kalbinin attığı sokağa da adını vermiş olan Kestanepazarı Camii'den gelen Ezan sesi burayı dinginliğe ve huzura kavuşturuyor. Yani sokağa adını vermiş olan Kestanepazarı Camii elbetteki bu bölgenin kalbi hem de kapısının ardında gördüğünüz merdivenlerden çıktığınızda, huzura adım atabileceğiniz bir saadet kaynağı. İzmir'de "Tarih yok, huzur yok.." demeyin lütfen, Kestanepazarı Camii'ni görmeden.
Cami, büyük kubbe dört sütuna oturtulmuştur. Köşelerinde küçük kubbeler vardır.Hayran kalınan mihrabın, Selçuk'da bulunan İsa Bey Camii'den getirtildiği söyleniyor. Cami halen faaliyette olup bilhassa cuma günleri esnafın başlıca ibadet mekanıdır.
HİSAR CAMİİ
İzmir'in en büyük camisi Hisar camii'dir. 1592 yılında yakup bey tarafından yaptırılmıştır. “Ve Men dehalehu kane amina” yazıtının Hisar camii kapı üstündeki altın varaklı pırıltısı sönmeden hala durmaktadır;
“Bu kale'den içeri girdikten sonra, o kalenin içindeki adam emin olur!”
Kesme taştan inşa edilen cami, İzmir’in en gösterişli camilerinden biridir. iç mekân osmanlı süsleme sanatının en güzel örneklerinden birini sergilemektedir. Ahşap minberi sedef kakmalıdır.
Hisar Camisi adında neredeyse kentin tüm hikâyesini, bedeninde de kentin tüm geçmişinden artakalan taşları saklar. Hisarönü’nün boğucu kalabalığının ortasında yükselen camiden içeri adım attığınızda istemsiz bir güven duygusu kaplar içinizi..
“İçeri giren güvendedir.” Kapının üstünde böyle yazdığına kimse dikkatlice bakmamıştır belki. Dışarıdaki kalabalık, keşmekeş, uğultu, saldırganlık, işporta ruhu caminin önünü, Hisarönü’nü ne denli boğarsa boğsun kapıdan içeri adım atacaklar için başka bir zemin, zaman ortaya çıkar ve onları kendi dünyasına alır...
HATUNİYE CAMİSİ
İzmir Anafartalar Caddesi’nde bulunan bu camiyi Hacı Hüseyin isimli bir kişi eşi Tayyibe Hatun için 1739 yılında yaptırmıştır. Bu nedenle de camiye Hatuniye Camisi ismi verilmiştir.
Kesme taştan yapılan cami kare planlı, üzeri tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Bu merkezi kubbe üç küçük kubbe ile desteklenmiş olup, ilk ana mekânı örten kubbe 12 köşeli kasnak üzerine oturtulmuştur.
ŞADIRVAN CAMİİ
Ünlü seyyah Evliya Çelebi'ye göre Şadırvan Camii 1636 yılına yapılmıştır. 1815 yılında onarım görmüştür. Cami, adını yanında ve altında bulunan şadırvanlardan almıştır.
Evliya Çelebi'nin beyaz bir inciye benzettiği caminin doğu kısmında tek şerefeli bir minaresi, batısında da bir kütüphanesi bulunmaktadır.
KEMERALTI CAMİİ
Kemeraltı Camii'nin 18. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. 1774 ve 1892 yıllarında tamirat görmüştür. Zeminde olup tek kubbesi bulunan caminin etrafında medrese, kütüphane ve sebil vardır.
KONAK YALI CAMİİ
İzmir, Konak merkez ilçesinde Konak meydanında, Hükümet Konağı önünde yer alan camidir.
18. yüzyılda klasik Osmanlı mimarisi tarzında inşa edilmiş olan firüze çinilerle süslü cami, Konak Meydanı ile özdeşleşmiş bir yapıdır. Yanında İzmir Saat Kulesi ve 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından şehit edilen Hasan Tahsin için dikilen İlk Kurşun Anıtı bulunur.
GAZİ EMİR SULTAN TÜRBESİ
İzmir’in Türk kimliğine kavuşmasını sağlayan Aydınoğlu Gazi Umur Bey' in komutanlarından Seyyid Mükremiddin’in mezarının bulunduğu zaviyedir. Seyyid Mükremiddinn’in 1340-1350 yılları arasında öldüğü sanılmaktadır.
Emir Sultan Türbesi’nin bahçesinde birde Hazire* bulunmaktadır. (*Cami, türbe, tekke vb. yerlerde ki küçük mezar yeri.) Hazirede Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın dedesi Uşakizade Sadık Bey ve eşi Makbule Hanım ile Aydın Valisi Ahmet Esat Paşa, Kestanepazarı Camii Banisi Mısırlı Hüseyin Nuri Efendi, İzmir Kadısı Şükrüzade Abdülkadir Paşa gibi devrinin önde gelen büyüklerinin naaşları da yer almaktadır.
Haziredeki bir çok mezar taşı harap halde veya kayıptır.
1667 yılında inşa edilen Kestanepazarı Camii, kare bir mekan üzerine büyük bir kubbe etrafında dört kubbeye sahip. Alışverişin kalbinin attığı sokağa da adını vermiş olan Kestanepazarı Camii'den gelen Ezan sesi burayı dinginliğe ve huzura kavuşturuyor. Yani sokağa adını vermiş olan Kestanepazarı Camii elbetteki bu bölgenin kalbi hem de kapısının ardında gördüğünüz merdivenlerden çıktığınızda, huzura adım atabileceğiniz bir saadet kaynağı. İzmir'de "Tarih yok, huzur yok.." demeyin lütfen, Kestanepazarı Camii'ni görmeden.
Cami, büyük kubbe dört sütuna oturtulmuştur. Köşelerinde küçük kubbeler vardır.Hayran kalınan mihrabın, Selçuk'da bulunan İsa Bey Camii'den getirtildiği söyleniyor. Cami halen faaliyette olup bilhassa cuma günleri esnafın başlıca ibadet mekanıdır.
HİSAR CAMİİ
İzmir'in en büyük camisi Hisar camii'dir. 1592 yılında yakup bey tarafından yaptırılmıştır. “Ve Men dehalehu kane amina” yazıtının Hisar camii kapı üstündeki altın varaklı pırıltısı sönmeden hala durmaktadır;
“Bu kale'den içeri girdikten sonra, o kalenin içindeki adam emin olur!”
Kesme taştan inşa edilen cami, İzmir’in en gösterişli camilerinden biridir. iç mekân osmanlı süsleme sanatının en güzel örneklerinden birini sergilemektedir. Ahşap minberi sedef kakmalıdır.
Hisar Camisi adında neredeyse kentin tüm hikâyesini, bedeninde de kentin tüm geçmişinden artakalan taşları saklar. Hisarönü’nün boğucu kalabalığının ortasında yükselen camiden içeri adım attığınızda istemsiz bir güven duygusu kaplar içinizi..
“İçeri giren güvendedir.” Kapının üstünde böyle yazdığına kimse dikkatlice bakmamıştır belki. Dışarıdaki kalabalık, keşmekeş, uğultu, saldırganlık, işporta ruhu caminin önünü, Hisarönü’nü ne denli boğarsa boğsun kapıdan içeri adım atacaklar için başka bir zemin, zaman ortaya çıkar ve onları kendi dünyasına alır...
HATUNİYE CAMİSİ
İzmir Anafartalar Caddesi’nde bulunan bu camiyi Hacı Hüseyin isimli bir kişi eşi Tayyibe Hatun için 1739 yılında yaptırmıştır. Bu nedenle de camiye Hatuniye Camisi ismi verilmiştir.
Kesme taştan yapılan cami kare planlı, üzeri tromplu bir kubbe ile örtülüdür. Bu merkezi kubbe üç küçük kubbe ile desteklenmiş olup, ilk ana mekânı örten kubbe 12 köşeli kasnak üzerine oturtulmuştur.
ŞADIRVAN CAMİİ
Ünlü seyyah Evliya Çelebi'ye göre Şadırvan Camii 1636 yılına yapılmıştır. 1815 yılında onarım görmüştür. Cami, adını yanında ve altında bulunan şadırvanlardan almıştır.
Evliya Çelebi'nin beyaz bir inciye benzettiği caminin doğu kısmında tek şerefeli bir minaresi, batısında da bir kütüphanesi bulunmaktadır.
KEMERALTI CAMİİ
Kemeraltı Camii'nin 18. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. 1774 ve 1892 yıllarında tamirat görmüştür. Zeminde olup tek kubbesi bulunan caminin etrafında medrese, kütüphane ve sebil vardır.
KONAK YALI CAMİİ
İzmir, Konak merkez ilçesinde Konak meydanında, Hükümet Konağı önünde yer alan camidir.
18. yüzyılda klasik Osmanlı mimarisi tarzında inşa edilmiş olan firüze çinilerle süslü cami, Konak Meydanı ile özdeşleşmiş bir yapıdır. Yanında İzmir Saat Kulesi ve 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar tarafından şehit edilen Hasan Tahsin için dikilen İlk Kurşun Anıtı bulunur.
GAZİ EMİR SULTAN TÜRBESİ
İzmir’in Türk kimliğine kavuşmasını sağlayan Aydınoğlu Gazi Umur Bey' in komutanlarından Seyyid Mükremiddin’in mezarının bulunduğu zaviyedir. Seyyid Mükremiddinn’in 1340-1350 yılları arasında öldüğü sanılmaktadır.
Emir Sultan Türbesi’nin bahçesinde birde Hazire* bulunmaktadır. (*Cami, türbe, tekke vb. yerlerde ki küçük mezar yeri.) Hazirede Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın dedesi Uşakizade Sadık Bey ve eşi Makbule Hanım ile Aydın Valisi Ahmet Esat Paşa, Kestanepazarı Camii Banisi Mısırlı Hüseyin Nuri Efendi, İzmir Kadısı Şükrüzade Abdülkadir Paşa gibi devrinin önde gelen büyüklerinin naaşları da yer almaktadır.
Haziredeki bir çok mezar taşı harap halde veya kayıptır.